Teslimiyet


İçerik Kategorisi
LIFESTYLE

Son Yazıları
‘Zamanım Yok’ Yalanı
DİĞER  LIFESTYLE  C-LEVEL 
‘Zamanım Yok’ Yalanı
Blog 2024, 15 Mart
Kripto Paraların Ayak Sesleri
FİNANS / EKONOMİ  YATIRIMCI  C-LEVEL  BLOCKCHAIN TEKNOLOJİSİ  KRİPTO PARA 
Değersizlik Duygusu Yaşamı Tüketir - 2
DİĞER  LIFESTYLE 
Değersizlik Duygusu Yaşamı Tüketir - 1
LIFESTYLE 
2023, 28 Temmuz

Yaşamın artan temposunda her gün daha fazla etkeni, sorumluluğu kontrol etme çabası bugün hiç olmadığı kadar zor ve yıpratıcı. Zihnimiz aralıksız çalışırken kendisiyle çatışmamız, ‘nerede?', ‘nasıl?', ‘ne zaman?' gibi aslında cevabının şu anda bilinmesi olanaksız sorularının arasındaki gürültünün boğucu ağırlığı. 

Yarın gelmeden, yaşanmadan hiçbir sorunun kesin, garanti bir cevabı yok. Dolayısıyla emin olabileceğimiz, garanti görebileceğimiz de bir şey yok. Ancak bilme, görme, emin olma çabası hiç bitmiyor. İşte teslimiyet kavramı da tam bu noktada önümüzdeki belki de en güçlü seçenek. Gelecek hakkında tüm soruları, endişeleri, korkuları olması gereken yere yani geleceğe gönderip bugüne odaklanmak. 

Teslimiyet, yaşamın akışına karşı koymak yerine gelecekle akışta karşılaşma izni vermekten fazlası değil. Vazgeçmek ya da avunmak hiç değil. Aslında gerçek güç, inanç ve güven.

Niyeti Netleştirdikten Sonra Zihnin, Sistem, Her Şey Senin Rotanı Çizer

Biraz daha kontrolcü yanımızla uzlaşmaya anlayışlı yaklaşmak adına koşulsuz teslimiyeti şöyle yumuşatabiliriz: Hedef, niyet, arzu ne ise onu belirlemek ve geleceğe emanet etmek. Sonrasında günlük yaşamda karşılaşacağımız her olayın, her insanın bizi varmak istediğimiz yere götürmekte olduğunun güvencesini hissetmek.  Bir iki anlaşılır örnekle ne ifade etmeye çalıştığımızı netleştirelim. 

Hayaliniz çalıştığınız sektörün en güçlü markasının CEO'su olmak olsun. Mevcut çalıştığınız şirkette devam ederken bir yandan ailenizin sorumluluğu, ödenmesi gereken faturalar, işinizin yoğunluğu. Aileniz ile bir tatil planlıyorsunuz ve tam tatile çıkacağınız tarihlerde katılmanız gereken toplantılar çıkıyor. Tam da o tatil evlilik yıldönümünüze denk geliyordu. Tatile gidemediğiniz gibi evlilik yıldönümünüzü akşamına da katılmak zorunda kaldığınız bir iş yemeği ajandanıza düşüyor. Neler hissettiğinizi düşünün. İş yemeğinden çıkıp arabanıza bineceğiniz sırada ayağınız kaldırıma takıldı ve düştünüz. Kolunuz kırıldı. 

Bu hikayede her şey ters gidiyormuş gibi görünüyor. Ardından üç gece hastanede kalkmanız gerektiği anlaşıldı. Taburcu olurken sigorta şirketinizin provizyonu gecikti ve kafeteryaya gittiniz. Kafeteryadaki tüm masalar dolu ve tek kişinin oturduğu masaya yaklaştınız izin istediniz ve oturdunuz. Sonra o kişiyle tanıştınız ve o kişi CEO'su olmak istediğiniz şirketin sahibi çıktı. Bu hikayeye 80'lerin Türk filmi gibi bakabilir ya da tesadüf diyebilirsiniz ancak evrende tesadüf olduğuna inanmayanlardanım.

Bazen üşenerek gittiğini bir yerde hayatınızın aşkıyla karşılaşabilir, bazen işinizi kaybettiğiniz için üzülürken girişimcilik deneyiminize başlayarak hayallerinizi yaşayabilirsiniz. Sayısız hikaye yazabiliriz. 

Şu anda çalışmakta olduğunuz iş, hayatınızda olan kişi, oturduğunuz ev… Hangi rastlaşmaların, kararların sonucunda yaşamınızın bir parçası oldu. Düşünün.

Şimdi'de Korku, Endişe, Kaygı Var Mıdır? 

Ececkhart Tolle'dan kısa bir alıntı:

Yaşam akışını deneyimleyebileceğiniz tek yer şimdi'dir, öyleyse teslim olmak şimdi ki anı koşulsuz ve çekincesiz bir şekilde kabul etmek, olana içsel anlamda direnmeyi bırakmaktır. Olanı kabullenme sizi hemen zihinle özdeşleşmekten kurtarır ve Varlığa yeniden bağlar. Direnç zihnin ta kendisidir.    

Teslim olmamak psikolojik formunuzu, egonun kabuğunu katılaştırıp sertleştirir ve güçlü bir ayrılık duygusu yaratır. Bu durumda çevrenizdeki dünyayı ve özellikle insanları tehdit edici varlıklar olarak algılarsınız. Böylece bilinçsiz bir biçimde diğerlerini yargılayarak yok etme dürtüsü, onlarla rekabet etme ve insanlara hükmetme ihtiyacı ortaya çıkar. Bu durumda doğa bile düşmanınız haline gelir, algılarınızı ve yorumlarınızı korku yönetir. Paranoya denilen zihinsel hastalık bu bozuk işlevli bilinç halinin biraz daha ağır biçimidir.    

Teslimiyeti, artık hiçbir şey canımı sıkamaz ya da artık hiçbir şey umurumda değil tutumuyla karıştırmayın.     

Eğer yakından bakarsanız böyle bir tutumun gizli içerleme şeklinde bir olumsuzluk içerdiğini görürsünüz, bu kesinlikle teslimiyet değil maskeli dirençtir. Teslim olurken içinizde herhangi bir içerleme kalıntısı bulunup bulunmadığını görmek için dikkatinizi içinize yöneltin. Bunu yaparken çok uyanık olun, aksi takdirde bir direnç kalıntısı karanlık bir köşede bir düşünce ya da kabul edilmemiş bir duygu olarak saklanmayı sürdürebilir. Her ne şekilde olursa olsun olumsuzluk, mutsuzluk ya da ıstırap direncin olduğunu gösterir ve direnç daima bilinçsizdir.    

Eğer bilinçli olsaydınız, yani tümüyle şimdi'de yaşasaydınız tüm olumsuzluk anında yok olurdu. Olumsuzluk mevcudiyetinizde varlığını sürdüremez, ancak siz yokken var olabilir. Acı bedeni bile huzurunuzda uzun süre varlığını sürdüremez, ona zaman tanıdığınız için mutsuz olursunuz, çünkü yaşam kaynağı odur. Zamanı yoğun şimdiki an farkındalığıyla uzaklaştırdığınızda mutsuzluk da ölür. Ama onun ölmesini istiyor musunuz? Bu mutsuzluk gerçekten canınıza yetti mi? Peki onsuz kim olacaksınız?

Niyet, Eylem ve Teslimiyet

Kadercilik, inanç sistemlerindeki teslimiyetin derinliklerine girmeden tek bir şeye odaklanmanızı umuyorum. Gerçekten nereye varmak istiyorsunuz? Nasıl yaşamayı arzuluyorsunuz? Geleceğinizle ilgili soruları çoğaltabilirsiniz.

Sonrasında plansız olun, yan gelin yatın demiyorum. Şunu söylüyorum şüphesiz bir şekilde inanın, kararlılıkla yürümeye devam edin, zihniniz de yaşam da size gerekli yolculuğu yaşatacaktır. Buğday tohumlarını ektikten bir süre sonra başaklar size göz kırpacaktır. Ancak tohumları ektikten sonra her gün toprağı kazıp tohumların durumu ne, niye hala çatlamadı, neler oluyor diye bakarsanız o tohumlar hiçbir zaman dönüşümlerini gerçekleştiremeyeceklerdir. Okyanusa güvenmeyen bir dalga var olabilir mi? 

Beynimiz de geçmiş ya da geleceği bilmiyor. Depresyon kaynağımız geçmişte; kaygı ve korkularımız gelecekte. Her olayı, her durumu yorumlamaktan adım atamayacak hale geliyoruz. Nereye gittiğimizi bildikten sonra her şey olması gerektiği gibi oluyor. Yaşanması gereken yaşanıyor. İyi ya da kötü, güzel ya da çirkin ve tüm eklemek istediğiniz sıfatlar birer zihin oyunundan fazlası değil. Zihin yapması gerekeni yapacakken onu sürekli kurcalayan ve gürültüyü yaratan ‘ben' sandığımız kimliğimiz. Bu son cümle farklı derinlikte başka kuyular açıyor. Zamanı geldiğinde devam ederiz😊 

 

 

*Dijital Network Alkaş (“DNA”), blog yazarı tarafından DNA'da paylaşılan içeriklerin doğruluğundan, geçerliliğinden, güncelliğinden ve telif hakları konusundaki iddialardan sorumlu değildir. Tüm hukuki ve cezai sorumluluk blog yazarına aittir.

Paylaş 494