‘Zamanım Yok’ Yalanı


İçerik Kategorileri
C-LEVEL DİĞER LIFESTYLE

Son Yazıları
Kripto Paraların Ayak Sesleri
FİNANS / EKONOMİ  YATIRIMCI  C-LEVEL  BLOCKCHAIN TEKNOLOJİSİ  KRİPTO PARA 
Değersizlik Duygusu Yaşamı Tüketir - 2
DİĞER  LIFESTYLE 
Değersizlik Duygusu Yaşamı Tüketir - 1
LIFESTYLE 
Sosyal Medya Artık Tehlikeli Bir Bağımlılık mı?
GELİŞTİRİCİ  LIFESTYLE  SOSYAL MEDYA 
2024, 15 Mart

Şu an içinde bulunduğun koşulları, durumları kabul etmelisin ama o koşulların devam edip etmeyeceğinin kararını sen vereceksin. Kolay olacak demiyorum ama sonunda alacağın ödülün büyük olduğunu, daha önemlisi aradığını bulacağını en azından çok yaklaşacağını biliyorum. Arayış bedenin öldüğünde bu boyut için son bulacak.

Yıllardır birlikte çalıştığım insanlara ‘sadece yaşa', ‘Az düşün çok yaşa', ‘Sen zaten değerlisin' gibi öncelikli cümlelerimi verdim. Bazıları yıllar sonra kelimelerin anlamını çözdüler. Benden öğretmen olmamı beklediler ben her defasında her şeyden önce yol arkadaşı oldum. İhtiyaçları olan daha fazla bilgi, direktif değil, düşünceden eyleme geçebilmekti. Nereden başlamalıyım? İlk neyi değiştirmeliyim? Hangisi daha hayırlı olur? Gibi yüzlerce motivasyon artırıcı değil, yavaşlatıcı, durdurucu soruları unutup yürümeye başlamak gerçek soruların gerçek cevaplarını getirebilir ancak. Tekrar tekrar başımıza gelen istemediğimiz durumlar almamız gereken dersi alana kadar sona ermeyecekler. Sorduğumuz sorulara aynı cevapları vermeye devam ettikçe bir şeylerin değişmesini beklemek Godot'u Beklemek'ten çok daha beter.  

Her gün ne kadar çok karar alıyor, ne kadar azını gerçekten uygulayabiliyorsun. Kilo vermekten kendine daha fazla vakit ayırmaya, köpeğinle ilgilenmekten çocuğunla baş başa bir etkinlik yapmaya. Kitaplıklar satın alınan ama okunmayan kitaplarla dolu. Hafta sonunun rehavetinde alınan, okunmak için sıraya konan kitaplar. Öncesinde yapılan okuma listeleri, bitirmek için konulan süreler. Bir de kapsamı daha geniş olan kararlar var. Yılbaşından önce işten ayrılacağım, bu ilişkiyi sonlandıracağım, kendi işimi kuracağım. 

Ne zaman? Kendini motive etmek için araya uzun bir tarih aralığı koyup eylem zamanın bazen yıllara dayanan aslında sadece zaman kazanıp hiçbir zaman düşünerek yapamayacakların için aldığın kararlar. Neden bugün değil? Bugün adım atmanı engelleyen şeyler gerçek mi? Bir türlü zamanı mı gelmedi? Bir DJ düşün sahneye çıktığında çalmak istediği şarkıların hiçbiri yok. Kendi tarzıyla, müziğiyle hiçbir ilgisi olmayan binlerce şarkı. Aslında DJ için olmayan binlerce şarkı… DJ bu durumda ne yapmalı? Hiç bilmediği, sevmediği, inandığı şarkıları çalarak geceye devam mı etmeli, son çare geceyi terk etmek bile olsa neler yapabileceğini gözden geçirmeli mi? Eğer çalmaya devam ederse kendine ihanet edecek, o geceki performansı üzerine yapışacak, itibarı etkilenecek. Hele her gece aynısını yapmaya devam ederse olduğu DJ'yden olmayı hiç istemediği başka bir DJ'ye dönüşecek. 

Bir karar aldığında sonuna kadar mücadeleye hazır olmalısın. Savaşı kazanırsan istediğini almış olursun kaybedersen yeniden başladığında bir öncekinden daha bilge ve deneyimli olarak yola çıkarsın. O yüzden kaybedilen bir şey yok.  

Ortada sır falan yok. Yaşamın büyük sırrı, felsefe taşının bir tek yeri yok. Sembolleri, mesajları günün şartlarına göre yorumlayarak verilmek istenen mesajların çok uzağına düştük. Her şeyi zihin kutucuklarında tanımlamaya çalışarak bütünü unuttuk. Yaradan'ın, Kaynağın, Evrenin ışığı, şifreleri her yerde, aydınlığa gidişin bir tek yolu yok. Muhtemelen gidilecek bir yer yok. Her şeyden daha önce yarın ödemen gereken borçların, günlük yaşamın içinde taşıdığın sorumlulukların gerekliliklerin var. Çoğu zaman sorumluluklarımızın yükünü azaltmak, bir şeyleri ertelemek için insan ötesine, siyasete, hayatın bilmem neyine sorumluluğu bırakıyoruz o kadar. Kutsal kaseyi ya da felfese taşını bulman gerekmiyor istediğin işe girmen ya da beraber olmak istediğin insanla olabilmen için. Kaçma, öteleme, erteleme, zihnini, ruhunu bulanıklaştırma. Yapman gerektiğini düşündüğün her neyse şimdi başla. Bilmiyorsun. Hangi yolu, kararı seçtiğinde senin için daha iyi ya da daha kötü olduğunu sadece sen değil bilebilecek kimse yok. Şimdi yapmaya başlaman için önce Reiki'ye, Meditasyona gitmene, birkaç sertifika daha almana gerek yok. Düşünenler, hazırlananlar değil yürüyenler varıyor gidecekleri yere. Dizi izleyeceği zaman ne izleyeceğine karar vermekte zorlanan birisiysen ya da evrenin varoluşunu çözmeye ihtiyacın yok. Bugün kiloların için seni beğenmediğini düşündüğün biri kilo verdiğinde de aradığın insan olmayacak. O öyle olmadan bu böyle olmaz, şundan sonra, bundan önce… Zamanı sıralı bir şey gibi algılıyoruz ama gerçekten öyle mi?

Zaman ile süre aynı şey değil. Yaşamımın bir süresi var aynen bu sohbetin bir süresi olduğu gibi. Birisinin teklifini yoğun olduğumuz için reddederken ‘zamanım yok' dediğimizde asıl ifade etmek istediğimiz o kişiye ayırabilecek bir süre bulamayışımızdır. 

‘1 Saat' Zaman değil, süredir. Zamanın bir saati ya da beş yılı yoktur. Zaman varoluşun ev sahibi olarak gördüğün göremediğin her şeyi içinde taşır. Zamanı anlamak, evrenin varoluşunu ve amacını çözer. Buna inandığım için ‘zaman' başlığına yaşamımda önemli mesai harcadım diyebilirim. Farklı platformlarda paylaştıklarımı derlemeye çalışırken yalnız olmadığımı fark ettim. Kafayı zamanla kırmış birçok insanla tanıştım. Mitolojiden müziğe, edebiyattan, sanata, fizikten felsefeye, matematikten astronomiye ve sinema sanatına insan tarih boyunca zaman kavramını sorgulamış ve anlamaya çalışmıştır. Zaman kavramı, anlaşılması en güç olan kavramlardan birisidir. Ne yalnızca fizik bilimi, ne de felsefe bunu açıklayabilir tam olarak. Fizik ve felsefe, ortak bir şekilde düşünüldüğünde belki zamanı anlamaya biraz daha yaklaşmış oluruz.

Şimdi sana zaman hakkında bazı yaklaşımlar arasında hızlı bir tur yaptıracağım. Bu kadar bile merak edip derinleşirsen yüzlerce ciltlik çalışma bulacağın ‘zaman' konusunda bugün ihtiyacın olanı sana verir. 

Zamanın bir algı olduğu, 20. yüzyılın en büyük fizikçisi sayılan Einstein'ın ortaya koyduğu Genel Görecelik kuramı ile de doğrulanmıştı. Salt uzayla birlikte Einstein, sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe akan şaşmaz ve değişmez bir evrensel zaman kavramını da bir yana bıraktı. Görecelik kuramını çevreleyen anlaşılmazlığın büyük bölümü, insanların zaman duygusunun da renk duygusu gibi bir algı biçimi olduğunu kabul etmek istemeyişinden doğuyor… Nasıl uzay maddi varlıkların olasılı bir sırası ise, zaman da olayların olasılı bir sırasıdır. Zamanın öznelliğini en iyi Einstein'in sözleri açıklar: “Bireyin yaşantıları bize bir olaylar dizisi içinde düzenlenmiş görünür. Bu diziden hatırladığımız olaylar ‘daha önce' ve ‘daha sonra' ölçüsüne göre sıralanmış gibidir. Bu nedenle birey için bir ben-zamanı, ya da öznel zaman vardır. Bu zaman kendi içinde ölçülemez. 

Zaman geçip gitmiş olmasa ‘geçmiş' zaman olmayacak. Bir şey gelecek olmasa gelecek zaman da olmayacak. Peki nasıl oluyor da geçmiş ve gelecek var olabiliyor? Geçmiş artık yok. Gelecek ise henüz yok. Şimdiki zaman sürekli var ise, geçmişe karışmayacak ise şimdiki zaman değil sonsuzluk olmaz mı? İyi ama şimdiki zaman var olabilmek için geçmişe karışması gerekiyorsa mevcudiyetini yok oluşuna muhtaç olan bir Şimdi‘nin varlığındanlığından nasıl bahsedilebilir? 

Demek ki zaman yokluğa yokluğa yöneldiği ölçüde var olan şeydir.” (Aziz Augustinus,: 354-430) 

Zaman nedir? Sorusunu kendimize sorduğumuzda cevaplarımız döneme ve içinde bulunduğumuz koşullara göre değişkenlik gösterecektir. Bugünün dünyasında, zaman para demektir, ya da denildiği gibi “vakit nakittir”. İnsanlar koşuştururken, her dakikalarını zamanı para ile ölçerek ve onu paraya çevirerek değerlendirmek istiyorlar, çünkü sistemin onlardan beklediği ve istediği budur. İnsanlar yapay bir zaman pistinde, yarış atları gibi birbiriyle yarıştırılıyor. Doğru zamanda “doğru yerde” olman gereklidir. İşe geç kaldığın bir dakikanın bile hesabı sorulur. Sistem bireye, zaman'ın para demek olduğunu öğretir. Birey de zamanını hep daha fazla para kazanmaya yönelik olarak harcar.

Gerçekte zaman diye bir kavram var mıdır, ya da bazı filozofların belirttiği gibi sonradan mı icat edilmiştir? Zaman'ın olmadığı bir yer var mı? Zaman, Newton'un belirttiği gibi homojen, sıralı bir şekilde akan mutlak bir kavram mıdır, yoksa Einstein'in tezindeki gibi göreli midir?

Zamanı içine yerleştirdiğimiz algı aslında bir anı bir başka anla kıyaslama yöntemi. Bir cisme vurduğumuzda bundan belirli bir ses çıkar. Aynı cisme tekrar vurduğumuzda yine bir ses çıkar. Kişi, birinci ses ile ikinci ses arasında bir süre olduğunu düşünür ve bu süreye “zaman” der. Oysa ikinci sesi duyduğu anda, birinci ses sadece zihnindeki bir hayalden ibarettir. Sadece hafızasında var olan bir bilgidir. Kişi, hafızasında olanı, yaşamakta olduğu anla kıyaslayarak zaman algısını elde eder. Eğer bu kıyas olmasa, zaman algısı da olmayacaktır.

Aynı şekilde kişi, bir odaya kapısından girip sonra da odanın ortasındaki bir koltuğa oturan bir insanı gördüğünde, kıyas yapar. Gördüğü insan koltuğa oturduğu anda, onun kapıyı açması, odanın ortasına doğru yürümesi ile ilgili görüntüler, sadece beyinde yer alan bir bilgidir. Zaman algısı, koltuğa oturmakta olan insan ile bu bilgiler arasında kıyas yapılarak ortaya çıkar.

Fizikçi Julian Barbour, zamanın tarifini şöyle yapmaktadır: Zaman eşyaların pozisyonlarını değiştirme ölçüsünden başka birşey değil. Bir sarkaç sallanır, saatin kolları ilerler.    

Kısacası zaman, beyinde saklanan birtakım hayaller arasında kıyas yapılmasıyla var olmaktadır. Eğer bir insanın hafızası olmasa, beyni bu tür yorumlar yapmaz ve dolayısıyla zaman algısı da oluşmaz. Bir insanın “ben otuz yaşındayım” demesinin nedeni, beyninde söz konusu otuz yıla ait bazı bilgilerin biriktirilmiş olmasıdır. Eğer hafızası olmasa, ardında böyle bir zaman dilimi olduğunu düşünmeyecek, sadece yaşadığı tek bir “an” ile muhatap olacaktır.

Zamanın, hareket eden cisimler ve meydana gelen değişimler arasında yaptığımız belirli bir sıralamadan doğan bir kavram olduğu gerçeği, bugün bilimsel olarak da kabul görüyor. Zaman denildiğinde en çok insanın aklına “geçmiş zaman” geliyor çünkü geçmiş zaman yaşanmıştır, ya da en azından insan yaşandığı yanılsamasını yaşamaktadır. İnsan en çok geçmiş zaman üzerine düşünür ancak zaman geçtikçe, hatırlananlar da değişir ve yaşanan gerçek bir olay çok farklı bir şekilde hatırlanabilir. Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz yıldızların binlerce yıl önceki durumlarını görürüz. Çünkü bu yıldızların ışıkları dünyaya farklı ışık zamanlarında ulaşır. Belki de şimdi gördüğümüz bir yıldız bir patlama ile yok olmuştur ve biz onu gökyüzünde varmış gibi görürüz.

Geçmiş nereye gitmektedir? Geçmişe dönüş olası mıdır? Ya da geleceğe?

Eğer iddia edildiği gibi hep şimdi'yi yaşıyorsak, geçmiş ve gelecek bu gerçekliğin neresinde yer almaktadır? Görüldüğü gibi zaman kavramı üzerine net tanımlara ulaşmaktansa, soruları çoğaltmak ve yanıtlara giden yolu açmak daha gerçekçidir.

Fizikçi Klein bu konuda, “Zaman'ın ciddi bir paradoksu hatta yok oluşu var. Geçmiş artık yok, gelecek henüz gelmedi, Şimdi ise başladığı anda bitmeye, yok olmaya doğru yönelmiş. YOK-luğa bu denli yakın duran Zaman'ın VAR-lığını nasıl tasavvur edebiliriz? Kısaca şunu söylüyor: ‘Şimdi geçmiş olduğunda nereye gidiyor? Nerede Geçmiş? İşte felsefenin en büyük zafiyeti!” der.

Klein'in, Augustinus'tan etkilenerek dile getirdiği bu düşünceyi izlersek, aslında zaman diye bir şeyin olmadığı sonucuna varabiliriz.  Geçmiş,  şu anda yoksa, şimdi ise geçmişe dönüşüyorsa ve gelecek henüz gelmediyse, o halde zaman diye bir kavram yoktur. Klein, bu düşünce ile fizik'ten çok felsefenin alanına girmiştir. Ya da geçmiş ve gelecek yoktur, şimdiki anı yaşa mı demeliyiz, Horatius'un ‘carpe diem' dediği gibi…

Oysa gerçekte şimdi'den çok geçmiş ya da gelecek üzerine düşünürüz. Geçmiş'e yönelik düşüncelerimiz genelde nostaljiktir, geleceğe yönelik olanlar ise endişe ve planlardan, hayallerden ibaret. Öyleyse şimdi  diye bir zaman yok mudur, zaman geçmiş ve gelecekten mi ibarettir?

Einstein, dostu Michele Besso'nun ölümünün ardından ailesine yazdığı mektupta şöyle der: “Bizim gibi koyu fizikçiler için geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki fark bir illüzyondur… çok inatçı bir illüzyon olsa bile” 

Bergson'un düşünce evreninde de odak sorun “zaman” kavramıdır. Zaman insan bilincinin bir oluşumu ve yaratıcı gelişimidir. Bu nedenle o, insan bilincinin dışında değil, gelişim süreci içindedir. İnsan bilinci ise belleğin oluşturduğu ayrı bir varlıktır. Belleğin kökeni de geçmişin şimdiki sürede uzamasıdır. Bellek bu özelliği yüzünden, durağan değildir, geçmişten bugüne doğru uzayan kesintisiz bir akıştır. Nitekim insanın “bilinçli varlığının özünü, geçmişin şimdiki sürede uzaması demek olan bellek kurar, geçmişin geriye dönmesi söz konusu değildir. Deney bunu, doğrudan doğruya, göstermektedir.” 

Sezgiciliğin de kurucusu Bergson'a göre, akış bir uzayıştır, sonu ve sınırı olmayan, yalnız kendi kendisiyle tanımlanabilen bir uzayıştır. Öte yandan, süre bölünemeyen bir devinim, ölçülemeyen bir atılımdır, bir oluştur. Süre için “vardır” denemez, yalnız “olmaktadır” denebilir.

Hegel'den Herakleitos'a, Aristo'dan Kant'a, Marx'tan Jung'a zaman üzerine sayısız ayrı katkı, fikir bulabilirsin ancak şimdilik benim gelmek istediğim noktaya geldik zaten.

Ben bir şeyleri yapmak için geç mi kaldım diye düşünenlerdensen son birkaç sayfayı tekrar okumanı öneririm. Kalan zamanın ne olduğunu bilmiyorum ama her gün, kalan ömrünün doğumgünü. Her günü doğumgünü olarak kutlamamız yılda bir kez yıllar önce dünyaya geldiğimiz günü kutlamaktan daha anlamlı. Her an değişiyoruz, her gün yeniden doğuyoruz. Bu klişe, altı boş laf değil. Her sabah yeniden doğuyorum. Bu sabaha geçmişi getiren benim. Dün sabah yaptığım şeyin, bu sabah yapmam gereken şey olması gerekmiyor. Dün yapamadığımı bugün yapabilirim. Yarın söyleyebileceğimi de bugün söyleyebilirim. Yarın da geçmiş kadar şu andan uzak. Şu an zamanın illüzyonundan kurtulman için çok erken olabilir ancak bugünkü hayatını kurtulmuşçasına yaşayabilmek adına yapacağın tek şey zihnin gürültüsünü susturmak.  

Mirası olmayan tek şey zaman. Bir yere kazıyamaz, kaba sığdıramaz, biriktiremezsin. Geçmişten devreden bakiyen de yok.  Bazen ellerinin arasında yitip giden bir sevdiğinin yanında ne kadar çok istesen de zamanı senden başka kimseye bırakamaz devredemezsin. Zamanı bazen aşka, bazen paraya, bazen sağlığa, bazen başka bir şeye yani zamanı yaşama dönüştürürsün. Bir simyacı için bundan daha keyifli bir süreç olabilir mi? Hepimiz her an kendi hayatlarımızın simyacısyız.

Romantik düşünürler için bir ihanet tanrısıydı zaman; acıyla, hüzünle ve sevinçle kandırıyordu ölümlüleri. Kız, Europides'in Troyalı Helenası'na benzemek istiyordu. Bütün felaketlerin nedeni Helena gibi zamanı kanatlarından yakalamayı ve kendi havadan yapılmış vücuduna hapsetmeyi düşlüyordu. Zamanı yadsıyordu tüm benliğiyle, geçmiş, şimdi ve gelecek yoktu. Zaman belki de ölümün kendisi ya da ölüm ötesiydi.
Zamanı yenen Kız, ölümü de yenmişti aşkında, külü, yaşamı ve sonsuzluğu da. Kız, Olimpos dağındaki hırçın tanrıçalar kadar korkulu ve ürkekti. Artık o bir töze dönüşmüştü. Hermetik bir sevdaya tutulmuş gibiydi. Tıpkı bir töz gibi, var olmak için kendisinden başka bir şeyin varlığına ihtiyaç duymuyordu. Zamanın da… O artık ölümlü bir tanrıça değil, ölümsüz bir insandı…

Sakin ol, hareket etmeyenle, zamanla yarışamazsın. Biz zamanla yarışmıyoruz. Verilmiş süreler içinde neleri sığdırabileceğimizle meşgulüz sadece. Cebindeki parayı nasıl harcayacağına ancak sen karar verebilirsin. Biri sana bir şey satmaya çalışır, birisi yatırıma yönlendirir, sen sonunda kendin karar vererek paranı harcayacağın yeri ve şeyi seçersin. Zamanının nasıl harcayacağını seçen ve seçecek olan sensin. Her insan kendine ait süreyi kendisi tüketiyor. Kimimiz film izliyor, kimi oyun izliyor, kimi spor yapıyor, kimi kahve içip arkadaşıyla sohbet ediyor, milyarlarca insan milyarlarca eylemde bulunuyor. Zamanını neye yatırıyorsan sonunda o şeye dönüşüyorsun. Gezmeye ayıran seyyah, müziğe ayıran müzisyen, aylaklığa ayıran aylak oluyor. Bir alışveriş merkezinde cebindeki paraları çılgınca harcamaya çalışan insanları düşün. Her gün 24 adet şahsımıza teslim edilen bir günü bazılarım bir hayali gerçek kılmaya dönüştürüyor, bazılarımız çarçur ediyor. Paranın bitmezi mi zamanının tükenmesi mi? Hangisi daha değerli? Zamanı neye harcarsan ona dönüşüyor. Her gece üç saat nargile için vakit öldüren ile her gece üç saat fazladan üreten zamanı kullanarak yaşamdan başka şeyleri satın alıyor. Sen sendeki süre ile neyi satın alıyorsun? Zamanım yok dediğin her şeyin şu anda satın almak istemediğin belki de almaktan kaçtığın şeyler olduğunun farkında ol. 

 

 

 

 

*Dijital Network Alkaş (“DNA”), blog yazarı tarafından DNA'da paylaşılan içeriklerin doğruluğundan, geçerliliğinden, güncelliğinden ve telif hakları konusundaki iddialardan sorumlu değildir. Tüm hukuki ve cezai sorumluluk blog yazarına aittir.