Kişisel Dönüşüm ile ‘Gerçekten Yaşamak’


İçerik Kategorisi
LIFESTYLE

Son Yazıları
‘Zamanım Yok’ Yalanı
DİĞER  LIFESTYLE  C-LEVEL 
‘Zamanım Yok’ Yalanı
Blog 2024, 15 Mart
Kripto Paraların Ayak Sesleri
FİNANS / EKONOMİ  YATIRIMCI  C-LEVEL  BLOCKCHAIN TEKNOLOJİSİ  KRİPTO PARA 
Değersizlik Duygusu Yaşamı Tüketir - 2
DİĞER  LIFESTYLE 
Değersizlik Duygusu Yaşamı Tüketir - 1
LIFESTYLE 
Sosyal Medya Artık Tehlikeli Bir Bağımlılık mı?
GELİŞTİRİCİ  LIFESTYLE  SOSYAL MEDYA 
2023, 22 Eylül

2008 yılında ilk kez ‘Kişisel Dönüşüm' sözcüğünü kullandığımda sevgili Ali Saydam bizim Aret kombi işine girmiş diye yazmıştı. Arama motorlarına Kişisel Dönüşüm yazıldığında çıkan sonuçlarda kombi sonuçları vardı. Bugün ise gururla izlediğim bir sektöre dönüştü. Yetiştirdiğimiz yüzlerce danışman, Kişisel Dönüşüm ile buluşturduğumuz on binlerce insan…

Yaşam Atölyesi çatısı altında Kişisel Dönüşüm kavramını Türkiye ile buluşturduğumda röportajlarda ilk soru ‘kişisel gelişim ile kişisel dönüşüm arasında ne fark var?' sorusuydu. Cevap ise çok netti: ‘İçeriyi dönüştürmeden dışarıda bulabileceğiniz bir şey yok. Bir gökdelen inşa edebilirsiniz ancak zemin sağlam değilse ilk sarsıntıda yerle bir olacaktır. Dışarıdan içeriye doğru bir gelişim değil, içeriden dışarıya doğru bir değişim. İçerdeki dönüşümün, dışarıdaki değişimi. Nihai olarak anlaşılacak olan ise içerisi ile dışarısının bir oluşu.'

Öz Yaşam Atölyesi😊

Bir sabah Facebook'ta gözlerimle gördüm Öz Yaşam Atölyesi reklamını. İnanılır gibi değildi. Sonra bir de baktım ki onlarca başında bir takı eklenmiş Yaşam Atölyeleri var. Patenti bizdeydi ama hiçbir şey yapmadık. Çünkü her çaba her arayış kendince bir şifa getiriyordu. Olumsuz sonuçları da olsa demek ki öyle olması gerekiyordu o yoldan geçen insan için. Son 10 yılda ise işler iyice karıştı. Bir sertifika alan ‘ben danışmanım' dedi, üç beş saatlik koçluk eğitimlerine katılanlar ‘ben koç oldum' dedi. 

Yetmedi kadim bilgelik sokağa döküldü. Sembollerle almaya hazır olanı bekleyen bilgiler anlaşılmadan özlü sözlere, kurtuluş önermelerine dönüştü. Nefes'ten Yoga'ya, Meditasyon'dan Sufizm'e özü yansıtanlar kadar şaklabanlar ortaya çıktı. Bu kelimeyi kullanırken hiç tereddür etmiyorum çünkü olmadığın ile olduğunu kanıtlama çabası bir de bunu ‘guru' healer' gibi tanımlara oturtma gayreti ancak ‘şaklabanlık' olarak açıklanabilir. Üstatların, ermişlerin, Yücelerin ruhunu inciten, kemiklerini sızlatan türden bir şaklabanlık. 

Ayrıca roller karışmaya başladı ki bu konuda hem çok hassas davrandık hem de gerekli yerlerde gerekli tepki ve girişimleri yerine getirdik. Psikolog, Psikiyatr, Eğitmen, Koç, Danışman, Mentör, Şifacı, Astrolog… Her biri ve fazlası beli rolleri ve metotları olan uzmanlık alanları. Çizgiler geçildiğinde, roller karıştığında ortaya vahim sonuçlar çıkabilirdi, çıktı da. Klinik vaka olan bir psikiyatri hastasının, ehil olmayan ellerde savrulması gibi sayısız örnek yaşandı. Üç günlük kamplarda insanlara sen boşan dendi insanlar boşandı. Daha neler neler…

Her şeyden önce anlamamız gereken bir kurtarıcı olmadığı. Yıllardın birçok insan benden, bizden formül istedi. Nasıl mutlu olacağına, ilişkisinin nasıl daha iyi olacağına, kariyerini nasıl istediği hale getirebileceğine kadar yaşamla ilgili farklı soruların hazır cevaplarını soranlar çıktı karşımıza. Oysa ‘Yaşam yaşarak öğrenilir'. Armut piş ağzıma düş yaklaşımıyla, birileri bana ne yapacağımı söylesin ben de harfiyen o denilenleri yapayım ve her şey istediğim gibi olsun.  Cemaat, tarikat çalışma prensibi olan bu yaklaşım insanları bağımlı, muhtaç hale getirmekten öteye geçemez. Her insan tek, her insanın yolculuğu da tek başınalığın yolculuğu. Birileri ancak bize, yolculuğumuza vesile olabilir.

Kişisel Gelişim dediğimizde ise edebiyat, sanat, felsefe, gustolar, merak etme, keşfetme, öğrenme olmadan nasıl gelişebilirsin? İnsan dediğimiz varlık katman katman… Zihin, beden, ruh, enerji, elektronlar, başka evrenler, var oluş… Baktığın her pencereden başka bir şey görüyor, başka bir yola tanıklık ediyorsun. Ben de diyorum ki hangi pencerelerden geçtiğin, hangi kapıları kullandığın önemli değil. Eninde sonunda aynı odaya ulaşmaya çalışıyoruz. Bir çukurdan gün yüzüne hangi merdiveni kullanarak çıktığın değil çıkmış olman önemli.

İnsanın dönüşümü son nefesine kadar devam ediyor. Belki bir ömür de yetmiyor. Belki biz hiç var olmadık. Belki de Dünya bir sınav alanı. Kimisi cennete, kimisi nirvanatya, kimisi yontulmuş taş olmaya, kimisi bir sonraki yaşamda bir üst mertebeden başlamaya yol alıyor. Farklı inançlar, ideolojiler, felsefi yaklaşımlar… Peki insan neyi arıyor? 

İnsan her şeyden önce yaşamın anlamını arıyor. Doğduğu aile, toplum, çevre yaşamı anlatmıyor. Bu bölüm tam olarak Truman Show filmi. İnsan aslında stüdyonun dışında ne olduğunu, yönetmeni arıyor. Şimdi kişisel dönüşüm üzerinden biraz da yazının uzunluk sınırlarını dikkate alarak Kişisel Dönüşüm perspektifinden kıssadan hisse ilerleyeceğim. 

Ben insanların ‘kim' olduklarıyla ilgilenmiyorum. ‘Ne' olduklarıyla ilgileniyorum. Günlük hayatın getirdikleri, ödenmesi gereken faturalar, evlilik, okullar, iş dünyası, trafik, rekabet, kıyas, sosyal bunların tamamı Truman Show'un içinde. Bunların dışına çıkabildiğimde, zihnimin projeksiyonun ötesine geçtiğimde her şey form değiştiriyor. Sakınyanlış anlaşılmasın gidelim dağda yaşayalım, sadece meditasyon yapalım demiyorum. İstanbul trafiğinde dingin olabilmekten bahsediyorum. 

En büyük sorun ne olduğum ile kim olduğumu sandığım arasındaki uçurum. Nice ressam finans danışmanı, nice eşcinsel heteroseksüel, nice kaşif memur olarak hayatına devam ediyor. Çoğaltın bu örnekleri ama kendinize şunu sorun. Şu anda yaşadığım hayat gerçekten benim hayatım mı? Şu anki korkularım, endişelerim, sorunlarım gerçekten bana mı ait yoksa devraldıklarım mı? Koçlara danışabilir, psikiyatra gidebilir, kamplara katılabilir, inzivalara çekilebilirsin. Ancak eğer yaşamında neşter vurman gereken yerlere neşteri vurmuyorsan sadece yama yapıyorsun demektir. İyi hissetmek, asıl sorunları halının altına süpürmek için… Alkol, uyuşturucu, sosyal medyada kayboluş gibi… Unutmaya çalıştıkça daha da derinleşiyor. Zengin, ünlü, popüler, CEO ve daha birçok şey olabilirsin ama o boşluk hiç bitmiyor, sonsuz huzur ve mutluluk yaşanmıyor. 

Öyle bir hale geldik ki artık her şeyi biliyoruz. Bakkal Mehmet Amca bir gün sabah mahmurluğuyla yumurta almaya girdiğimde bana pozitif düşünmemi salık verdi. Artık bilgi açığa çıktı. Ne yapmamız, nasıl yaşamamız gerektiğini biliyoruz lakin idrak etme aşamasına geçip eyleme dökemiyoruz. Başkasına verdiğimiz aklı kendimiz yerine getiremiyoruz. Aslında söylediğimiz her şeyi kendimize söylüyoruz. 

Belki de şu an bu yazıda benden şunu bekleyen vardır: 10 adımda kişisel dönüşüm. Gerçek yaşamın 20 sırrı. İyi ilişkinin 5 kuralı. Bende ve kişisel dönüşümde bunlar yok. Her birimizin yolculuğu geçmişten bugüne, bugünden geleceğe tek. Benzerlikler olsa bile aynı değil. Her bir insanın yaşanmışlıkları, travmaları, karakteri, inançları, kalıpları farklı. O yüzden Dukan Diyeti Karatay diyeti de benim yaklaşımıma göre olmaz. Çünkü her insan metabolizması, hücreleri, titreşimi, var oluş detayları tek.  

Beklentiyi belki biraz şöyle karşılayabilirim: Zorla yaptığın, uğraşıyorum dediğin şeyler yaşamında çıkması gereken şeyler. Bir şey, durum, insan ne kadar zor olursa olsun, sorun ne kadar büyük olursa olsun inandığın bir şey için uğraşıyorum ya da zorla yapıyorum diyemezsin. Ayrıca İncil'de Tevrat'ta Kuranı Kerim'de, Krişnamutri,de, Hermetik felsefede şöyle ortak bir yaklaşıkm var: Ol de, olsun. Bir şey daha… Yukarıda olanla aşağıdaki aynıdır. Mikrokozmos, makrokozmosun bütün şifrelerini taşır. Semazenler dönerken bir el havaya, bir el yere bakıyor. Koktukların başına geliyor, duymak istediğin şarkı aniden radyoda çalmaya başlıyor. Tesadüfün olmadığını biliyoruz da idrak ediyor muyuz? Şu anda hayatımda olan, olmakta olan ve olacak olan her şey tam da seçtiğim, derinlerde inandığım gibi. 

Günlük hayatta en çok kullandığım önermelerden biri az düşün çok yaşa. Düşünce limitli, manipülasyona açık ve manipülatif. Sezgilerin (hissettiklerin demiyorum çünkü duygular da beynin manipülasyonunda) seni yanıltmıyor. Bir şeyin senin için iyi olup olmadığını biliyorsun ama düşüncelerin karar vermeni zorlaştırıyor, dışarıda duyup gördüklerin kararını değiştiriyor. 

İnsanlık evrimini sürdürüyor. Kim bilir kaçıncı bölümdeyiz. Yeni bir yeniden başlat gelir mi mümkün. Mu'nun Atlantis'in yaşadıkları yaşanır mı gayet mümkün. Şimdi yapay zeka ile de yaşamayı öğreniyoruz. Bilgiler değişiyor, inançlar farklılaşıyor, yaşam dönüşüyor. Akış olması gerektiği gibi devam ediyor. Günlük hayatımız da öyle. Büyük çoğunluk kontrol etmeye çalışıyor, tam beynin, zihnin istediği gibi her şeyi yerli yerinde tutmaya çalışıyor. Güvende olmak istiyor. Burada çok kilit bir kelime geliyor: Teslimiyet
Bana ‘güvence nedir, nasıl buluruz' diye sorarsanız cevabım şu olur: ‘Güvence, olasılıklar havuzunda seçeceğiniz her olasılıkla yaşayacağınız uyumda saklı.' 

Belki bir gün evrenin 7 temel yasasını da ele alırız. O zamana kadar eğer okumadıysanız Kybalion'u okumanızı öneririm. Sen dönüştükçe zaman, çevre, olaylar, duygular, sonuçlar her şey değişiyor. İçerideki kavga dindiğinde dışarıdaki çatışma azalıyor. Sen neyi bulmak istiyorsan ‘Bütün', ‘Allah', ‘Kaynak' sana o deneyimi yaşatıyor. Ne olduğunu hatırla. Yaşadıkların gerçekten olmasını istediklerinin olmuş hali. Şunu diyebilirsin kafama bomba düşmesini ben isteyebilir miyim? Ben de derim ki her şey olması gerektiği gibi. Olanı yorumlarla çarpıtan bizleriz. Nazi kamplarından sağ çıkan Yaşamın Anlam Arayışı kitabının yazarı Victor'u hatırlatırım. Yorum yapmadan olanı görebilmek. İşimi kaybedersen ya da kaybettiğinde sayısız senaryo üretirken yaşamının girişim fırsatıyla buluşmuş olabilirsin. Bugüne kadar kaygılandığın şeylerin ne kadarı gerçek oldu? Korktuğun şeylerin ne kadarı korktuğun kadar oldu?

Gerçekten yaşamak için zihin hapishanesinin parmaklıklarını eksilterek, merkeze kendini alarak, varmak istediğin yere adımlarını atmak muhteşem bir başlangıç. Bunun nasıl yapacağını söylememi bekliyor olabilirsin haklısın da ama o cevabı ne ben sana tek başıma verebilirim ne de bir yazı bunu sana deneyimletebilir. Aynı gökyüzünün altında farklı yerlerdeyiz ve bir gün mutlaka yollarımız kesişir. 

Dönüşüm, arayış, keşif son nefese kadar sürecek. Her şey olabilir, herkes gidebilir, her şey değişebilir. Tamam dediğimiz, sabitleyeceğimiz, oldum diyebileceğimiz bir yer ve zaman yok. Sadece yaşamak var ve her şey olması gerektiği gibi.

Şimdilik benden bu kadar. Sevgiyle...

 

 

 

 

*Dijital Network Alkaş (“DNA”), blog yazarı tarafından DNA'da paylaşılan içeriklerin doğruluğundan, geçerliliğinden, güncelliğinden ve telif hakları konusundaki iddialardan sorumlu değildir. Tüm hukuki ve cezai sorumluluk blog yazarına aittir.

Paylaş 491