Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak!

2023, 28 Şubat

2023 Şubat ayı; yıllar sonra da en az bugünkü kadar can acıtıcı, yürek burkan, tarifi imkânsız bir yürek sıkışması ile kendini hatırlatacak bir zaman dilimi olarak kazındı zihnimize, yüreğimize. Kâbus gibi günlerle yüz yüze bırakıldık. Tüm ülke, unutulmaz bir acıya maruz kaldık. Ne yazık ki kalmaya da devam ediyoruz. 

Yıllarca '99 depreminin travmalarıyla yüzleşmek zorunda kalan ve İstanbul'dan taşındıktan sonra lise yıllarının en güzel günlerini İskenderun, Hatay'da geçirmiş biri olarak hissettiğim boşluğu, acizliği ve çaresizliği anlatmaya çalışmayacağım.  Sizi kişisel dünyamın acılarıyla baş başa bırakmak değil niyetim. Ne var ki hepinizin de en az benim kadar sarsılmış durumda olduğunuzu tahmin ediyorum. Buna rağmen bir şeyden daha eminim: Ne yazık ki hiçbirimiz, bu depremi birebir yaşamış milyonlarca vatandaşımız kadar acılı olamayız.

Son birkaç haftadır belki de hayatımda ilk kez bu denli uzak düştüm sözcüklere. Uzun yıllardır cümleleri art arda getirmekte bu denli zorlandığım bir zaman hatırlamıyorum. Canımın acısı sürekli olarak sözcüklerimin yasıyla zihnimi bulandırdığı için kusurum olursa diye, şu birkaç paragrafı okumaya niyetlenen herkesin affına sığınıyorum.

Bugün ben, bu dehşet zamanların markalara yansımaları üzerine birkaç cümle sarf edeceğim. Ancak bu cümleleri kurarken mesleki bir paylaşım yapabilmekten uzak ruh halimi göz ardı etmemenizi umarım. Her ne kadar kurumsal imzamda “Pazarlama ve Kurumsal İletişim Yöneticisi” yazılı olsa da bugün burada yaşamı içerisinde onlarca, yüzlerce markaya temas etmek durumunda kalan basit bir tüketici olarak ileteceğim size içimdekileri.

Markalar Telafisi Olmayan Bir Sınavda!

İnsan odaklı olmanın, sürdürülebilirliğin ve kapsayıcılığın altının koyu renklerle çizildiği günümüz dünyasında, canlılığın başına gelen bu felakette markaların sessiz kalma gibi bir şansı yoktur. Yaşanılan acılar, kayıplar, yokluk ve yoksunluklar bir yana markaların canla başka katkı sağlamalarının ne denli önemli olduğunu vurgulamaya gerek var mı hâlâ gerçekten? Aksinin kabul edilebilir hiçbir yanı bulunmamaktadır. Markaların yaşam döngüsüne sahip olmaları gerçeğinden hareketle, onların da canlı birer organizma olduğunu söyleyemez miyiz? Tam bu noktada herhangi bir canlının, yüzleşilen bu felakete karşı tepkisiz kalmasının mümkün olmayacağı bir yol ayrımında değil miyiz?

Markalar duruş, söylem ve eylemleriyle varoluşsal bir sınavdadır ve bu sınavı bir şekilde geçemeyenler için bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Tüm pazarlama dünyasının odak noktasındaki Z kuşağı, gündelik normalinde her ne kadar bireyselliğinden ödün vermiyormuş gibi görünse de olağanın dışına çıkıldığı her noktada kollektif bilincin ve proaktifliğin sınırlarını zorlayan bir duyarlılık içerisinde kendilerini göstermektedir. Bu noktada sınavdan ikmale kalan markaların “vay haline”! Çünkü Z kuşağının önderliğinde bir yok sayılma ile yüzleşeceklerine şüphem yok.

-Mış Gibi YapanlarvsYürek Koyanlar

Markaların elini taşın altına koyuyor“muş gibi” yapıp işin magazin kısmında kendilerini göstermesine de en az hiçbir şey yapmamaları kadar tepkiyle yaklaşan tüketiciler, ince eleyip sık dokuyorlar. Tüm bu süreçte iyilik yapıyoruz mantığında değil sorumluluk bilinciyle hareket eden ve adeta lütfederek değil DNA'mıza işleyen kodlarımız gereği buradayız diyen markalar, tüketicilerin gözünde değerlerini katlarken samimiyetten uzak “-mış gibi” hareketleri tercih eden markalar ise tüketicilere göre trajikomik, alçaltıcı ve değersiz görülüyorlar.

Sosyal Medyanın İnsana Hizmet Etmesi Gerçeği

Markalar yıllardır teknolojinin ve dijitalleşmenin tüm nimetlerinden olabildiğince faydalanıyor. Sosyal medyanın gücü ile marka bilinirliğinden, en ince ayrıntısına kadar segmentlere ayrılabilen hedef kitlelerden konumlandırma faaliyetlerine kadar pek çok anlamda avantaj yakalamış olan markalar; sosyal medyanın artık en az kendileri kadar tüketiciye de hizmet ettiğinin farkındalığına varmalıdır.

Bilgiye ulaşmak için dijital dünyanın tüm nimetlerinden faydalanmak konusunda yeterli beceriye sahip olan günümüz tüketicisi, markaların vaatlerini yerine getirip getirmediklerini takip etmek konusunda da gayet istikrarlı. İşte tam da bu sebeple markalar, sosyal medyanın insana hizmet ettiği gerçeğiyle yüzleşmeli. Kriz yönetiminden, üsluba ve sergiledikleri duruşun tutarlığına kadar her adımlarının takip edildiğini bilmeli.

Kapsama Alanı Dışında Kalmak

Markaların atlamaması gereken bir nokta da kapsayıcılık. Nefret söylemleri ya da ayrıştırma içerisinde olan ve kapsayıcılıktan uzak duran markalar, tüketicilerin kapsama alanları dışında kalacaklarından emin olabilirler. Çünkü artık spordan siyasete, medyadan ticarete hiçbir organizasyonun ayrıştırmaya, ötekileştirmeye, dışlamaya cüret etmesi kabul edilebilir değil. Bilinçli tüketicilerle sürdürülebilir başarılar yakalamak isteyen markaların tüketicilerin kırmızı kartına maruz kalmamak için akılcı ve vicdani bir tutum içerisinde olmaları şart.

Kâr Amacı Gütmek vs Başını Kuma Gömmek

Kâr amacı güden kuruluşların markaları için ticari faaliyetlerin devamlılığı elbette ki zorunluluktur. O organizasyonlarda sağlanan istihdam, yakalanılan ekonomik kalkınma, üretilen mal ya da sunulan hizmet; günümüz dünyasının gelişerek ilerlemesi için de tartışmasız bir ihtiyaçtır. Ne var ki kâr elde etmek için faaliyetler yürütmek, felaketlerin ortasında başını kuma gömmeyi kabul edilebilir kılmaz. Dünyada milyonlarca kullanıcısı olan platformlar bir gün içinde yüz binlerce kullanıcı kaybeder, 24 saatte milyon dolarlık ciro yapan zincir mağazalar ise gün gelir şubelerine bir bir kilit vurmak zorunda kalırlar.

Hani biz tüketici olarak belirtelim de sonradan “Duymadım, görmedim, bilmiyorum” diyerek üç maymunu oynayan markalarla polemik yaşamak zorunda kalmayalım. Hatta en güzeli bir umut, bir daha böyle yazılar yazmak zorunda kalmayalım. Kim bilir, belki bir gün!..

Paylaş 529